+90 (212) 347 24 25

Benim de anlatacaklarım var!

Ortaköy’de 19. yüzyıldan beri iskele ile Büyük Mecidiye Cami arasındaki sahile bakan sıra sıra kahvehaneler vardı. Bu meydanlık alanda henüz günümüzdeki gibi bir rıhtım yokken, balıkçıların ve köye meyve, sebze, odun, kömür getirip götürenlerin kayıkları işleri bitince karaya çıkarılır, kahvehanelerin masa ve sandalyeleri ise o kayıkların yanı başına sahil boyunca dizilirdi.

Ortaköy Meydanı hem Şirket-i Hayriye yolcularının hem de yük ve balık taşıyanların gelip gittiği işlek bir nokta olduğu için kahvehanelerin de burada bulunması anlamlıydı. Çoğu zaman tüccarlar ile onların getirdiklerini içerilere taşıyan hamallar ve arabacılar buralarda vakit geçirirdi. Bu kahvehanelerin diğer müdavimleri ise, iskeleye yaklaşan vapurdan inecek eşini, dostunu, sevgilisini bekleyenlerdi. Sefer saatlerine göre, “İstanbul” tarafındaki işyerlerinden dönen eşlerini karşılayacak Ortaköylüler, randevulaşılan saatlerde bu mekanlarda oturur, bazen evden kendi hazırladıkları yiyecekleri de getirip çay ve kahve, biraz da sohbet ve dedikodu eşliğinde vapurlarını beklerlerdi.

Ortaköy’ün 40’lı yıllarını Si Minör Ortaköy adlı kitabında tasvir eden Zihni Küçümen, bu kahvehanelerde çay ve kahveden ötesinin de olduğunu anlatmıştı:

“İskelede kahveler var, balıkçı kahveleri… Yalnız çay, kahve, gazoz değil, arka taraflarda oturursan, şarapçı Yani’nin yeni yaptığı taze açık şaraptan da içebilirsin… Arkadaşın Polis Kemal’in prafa, pişpirik oynamaya bayıldığı kahveler…”

Ortaköy sahilindeki bu kahvehaneler çoğunlukla sahipleri veya işletmecileriyle birlikte anılır, adres tarif ederken bu kişilerin isimlerine referans verilirdi. Örneğin Büyük Mecidiye Cami’ne en yakın olan kahvehane Kamber’in yeri olarak bilinir, iskele yönüne doğru onun komşuları Zeynel’in ve Muammer’in kahvehaneleri uzanırdı. Her mekanın işletmecisi ayrı sevilir, her biriyle samimi ilişkiler kurulurdu.

Ortaköylüler bu kahvehanelerin masalarında sohbet edip oyun oynamakla yetinmemiş, yıllar sonra unutmayacakları olaylara tanık olmuş ve pek çok hatıra biriktirmişti. Örneğin çoğu ilk renkli televizyonla Kamber’in yerinde tanışmış, FİFA 1974 Dünya Kupası maçlarını ve Muhammet Ali Clay’in sabaha karşı ringe çıktığı karşılaşmaları buradaki televizyonda bir arada izlemişti.

19. yüzyılda birkaç kez İstanbul’a gelen ressam Ivan Ayvazovski’nin 1846 tarihli bir tablosu ile Memduh Ün’ün 1958’de çektiği Üç Arkadaş ve 1986’da çektiği Garip filmlerindeki sahnelerle eski görünümleri ölümsüzleşen Ortaköy Kahvehaneleri zaman içinde kimlik değiştirdi. 1980 sonrasında kentin, özellikle de Boğaziçi köylerinin, kimileri turizme odaklı liberal politikalarla yaşadıkları dönüşüm, bu kahvehanelerin de eski salaş ve semtin ismi gibi “orta” direk çehrelerini yok etti.

90’lı yılların başında yenilenen Ortaköy Meydanı, yine iskele ile cami arasında uzanan kahvehanelere ev sahipliği yapmayı sürdürse de, artık buraların eskisi gibi Ortaköy halkını, Kabataşlı öğrencileri ya da bir sonraki vapurdan inecek yolcuların bekleyenlerini ağırladıklarını söylemek biraz zor…

Agah Özgüç, Türk Sinemasında İstanbul (İstanbul: Horizon International, 2010), 115.
Erhan İşözen, “Ortaköy”, Dünden Bugüne Beşiktaş, ed. Nuri Akbayar (İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1998): 50-53.
Zihni Küçümen, Si Minör Ortaköy (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1993), 37.
Yalçın Çakır, “Ortaköy’de panayır havası”, Cumhuriyet, 11.12.1989.
Refik Durbaş, “Ortaköy’e ‘anılar’ makyajı”, Cumhuriyet, 20.01.1992.
“Ortaköy, yeni çevresiyle eski çehresine kavuştu”, Cumhuriyet, 27.04.1992.
Berat Günçıkan, “Zamana karşı direnmek”, Cumhuriyet, 20.02.1994.
Turan Okar’la 22 Şubat 2018 tarihinde Ortaköy’de yapılan sözlü tarih görüşmesi.
Haçik Gökçeoğlu ve Aret Taşçıoğlu’yla 25 Mart 2021 tarihinde Mecidiye’de yapılan sözlü tarih görüşmesi.
Feridun Çini’yle 24 Kasım 2021 tarihinde Mecidiye’de yapılan sözlü tarih görüşmesi.
Zafer Ertan’la 10 Aralık 2021 tarihinde Mecidiye’de yapılan sözlü tarih görüşmesi.

Fotoğraflar, Belgeler, Kupürler