1969 itibariyle yıllarca Ihlamurdere Caddesi üzerinde yumurta, yoğurt, salça gibi temel gıda ürünleri satan
Duhuliye, eskiden stadyum tribünlerinin en altında, hatta bazıları ortalama 1 metre derinliğiyle zeminin dahi altına inen seyirci alanlarıydı. Sözlük anlamı “giriş ücreti” olan duhuliye, stadyumda en ucuz bedelle ve görece konforsuz biçimde maçların izlenebildiği alan olduğu için bu isimle anılageldi.
Beleştepe, İnönü Stadyumu ve Beşiktaş taraftarlarıyla özdeşleşmiş bir seyir mevkiiydi. Coğrafyanın, mimarinin, tutkunun ve ekonominin bir bileşkesi olarak mecburen ortaya çıkmış, sisteme muhalif fakat aynı sisteme entegre olmuş kamusal bir mekan ve ortak bir ritüeldi. Adından da anlaşıldığı gibi, “beleş” fakat türlü anılar ve tecrübelerle dolu bir yerdi.
Halk arasında Teksas ismiyle anılan tribün, İnönü Stadyumu’nun henüz ilk yıllarında şeref tribünün Gümüşsuyu’na bakan tarafındaki boşluktu. Kimilerince “duhuliye” ismiyle anılan, kimilerinin ise sahayı çevreleyen Duhuliye tribünüyle karıştırdığı Teksas tribünü, aslında henüz inşaatı tamamlanamayan stadyumun açıkta kalan bir bölümüydü.
1949’da hizmete giren Spor ve Sergi Sarayı, mimar ve şehir plancısı Prof. Henri Prost’un hazırladığı ve 1938-1949 yılları arasında uygulanan kentsel düzenlemelerinin bir parçası olarak inşa edildi.
Dolmabahçe Sarayı Istabl-ı Amiresi’nin bulunduğu alana bir stadyum inşa edilmesi kararı 1936’da alınmış, 19 Mayıs 1939’da temel atılmış
İnönü Stadyumu’ndaki bir maçı bilet satın almadan izlemenin türlü yöntemleri vardı
İnönü Stadyumu’nun Beşiktaşlılar için yalnızca Dolmabahçe rıhtımı ile Maçka sırtları arasındaki mimari bir yapı olmadığını; çevresindeki bazı sembolik alanlar, yollar ve ritüellerle birlikte, aslında sınırları muğlak çok daha büyük bir bütünü ifade ettiğini gösteren önemli bir örnek
Türkiye’de spor sahalarındaki tribünlerde, farklı takımların taraftarları 70’li yıllara kadar bir arada oturur ve maçları yan yana seyrederdi. Kökleri Taksim Stadı’na, Şeref Stadı’na ve Kadıköy Stadı’na kadar uzanan bu gelenek, 1947’de açılan İnönü Stadyumu’nda da sürdü
İnönü Stadyumu’nun arkasındaki Dolmabahçe Gazhanesi yıkılıp, yerine Yeni Açık ismiyle bilinen tribün inşa edildiğinde, bu tribünün dış cephesi boylu boyunca uzanan demir parmaklılarla örülüydü
Cumhuriyet İstanbul’unun görkemli spor, etkinlik ve tören alanı olan İnönü Stadyumu, 1947 yılında kapılarını açtı
İstanbul’un diğer stadyumlarında olduğu gibi, 1947’de kapılarını açan ve zaman içinde birkaç defa seyirci kapasitesi arttırılan İnönü (bir dönem Mithat Paşa) Stadyumu’nun da tribünlerinde eskiden koltuk yoktu
Takımın maçını stadyumda seyretmek isteyen fakat herhangi bir nedenle bilet bulamayan taraftarların, İnönü Stadyumu’na “kayıtdışı” giriş için zaman zaman kullandıkları kapılardan biri
Pek çok kulüp taraftarı gibi, Beşiktaşlılar da yıllarca otobüslere doluşup ülkenin dört bir yanındaki deplasman maçlarına seyahat etti. Elbette bu futbol tutkunlarının arasında kendi otomobillerine binip eşleri ve dostlarıyla gidenler de vardı ama yaygın eğilim
70’li ve 80’li yıllarda, İstanbul’un üç büyük kulübünün İnönü Stadyumu’nda ve Spor Sergi Sarayı’nda yapacakları maçlardan bir önceki gecelerde, taraftarların topluca gerçekleştirdikleri ritüellerden biri, bu iki spor sahasının çevresinde sabahlamaktı
Beşiktaş JK, Fenerbahçe SK ve Galatasaray SK taraftarları arasındaki rekabetin, kökleri 50’li yıllara uzanan
Eskiden stadyumlar, günümüzde olduğu gibi şık görünümlü lokantalar ve kafeteryalarla, hatta bunların işletmesini üstlenen “zincir yeme içme markalarıyla” dolu değildi.
Cumhuriyet döneminin iki önemli stadyumuna ev sahipliği yapmış, Spor Sergi Sarayı gibi bir dönemin popüler spor, sanat ve gösteri merkezine komşu olmuş, bu tesislerde yüzlerce büyük yarışma ve müsabakanın seyircilerini ağırlamış bir ilçede elbette karaborsacılardan söz etmemek olmazdı.
Beşiktaş’ın merkez mahallelerinde, hatta bazıları Ortaköy, Levent veya Dikilitaş gibi çevre muhitlerde oturan siyah beyazlı taraftarların 1930’ların ortasından 2002’ye kadar gündelik hayat pratiklerinden biri, tuttukları takımlarının idmanlarını seyretmekti
Beşiktaşlı taraftarların 90’lı yılların başında ürettiği tezahüratlardan biri, futbol takımının gösterdiği başarılı performansa karşılık, hem dönemin popüler futbolcularına hem de bol gollü sonuçlara gönderme yapıyordu
1974-1976 yılları arasında Beşiktaş JK futbol takımının hücum hattında bir forvet çifti ter döktü: Sinan Alayoğlu ve Tezcan Ozan. 1974 yazında, Sinan Boluspor’dan, Tezcan ise Bursaspor’dan transfer edilmişti
Beşiktaşlı taraftarların 60’lı yılların başında yarattıkları tezahüratlardan biri, dönemin başarılı santrforlarına gönderme yapan “Şenol, Birol, Gol” idi.
Beşiktaşlı taraftarların 1976’da ürettikleri ve birkaç yıl boyunca tribünlerde hep birlikte seslendirdikleri tezahüratlardan biri, Türkiye 1. Futbol Ligi 1975-1976 Sezonu başında takıma katılan yeni oyunculara gönderme yapan bir dörtlüktü
Beşiktaş tribünlerinden, genellikle işlerin pek de yolunda gitmediği dönemlerde bir tezahürat yükselir:
Beşiktaş JK’nın maddi sıkıntılarına bir çözüm bulabilmek için taraftarlarının desteğine başvurduğu ve Feda Sezonu olarak anılan 2012-2013 sezonunda gerçekleşen yardım ve dayanışma kampanyasının ilki, 1976 yılında düzenlenmişti.
Beşiktaşlı taraftarların 1963 yılında ürettikleri, daha doğrusu bir önceki yıla kadar seslendirilen başka bir besteden
Beşiktaş tribünlerinin, kimi kaynaklara göre “ilk” amigosu Sabahattin Çayır, 1931 yılında dünyaya geldi. Kendisi “doğma büyüme” Beşiktaşlı olduğu gibi, ailesi de kuşaklardır Beşiktaş’ta yaşıyordu. Çayır’a “kafa” lakabı, Beşiktaş’ın genç takımında futbol oynadığı yıllarda, hava toplarındaki hakimiyeti ve başarılı kafa vuruşları sayesinde yakıştırılmıştı.
Cengiz Öncül, Beşiktaş tribünleri ve siyah beyazlı taraftarlarla özdeşleşmiş “üçlü” tezahüratının mucidiydi. 70’li yıllarda İnönü Stadyumu’nda (1974’e kadar Mithat Paşa Stadı) kapalı tribünün amigoluğunu yapan Öncül, 1944’te dünyaya geldi.
Türkiye’nin futbol tarihiyle ilgili araştırmalarda sık sık Eskişehirli ünlü amigo Orhan Erpek’le karıştırılan, Beşiktaş JK’nın 40’lı yılların ortasından 80’li yıllarına kadar nam salan, hatta zaman zaman karıştığı sansasyonel olaylarla ön plana çıkan amigosu Orhan Muammer Tatlıdil, 1927’de Türkali mahallesinde doğdu.
Beşiktaş JK tribünlerinin 70’li yıllardaki meşhur amigosu Şeref Yılmaz, 1948’de Şişli’de dünyaya geldi