+90 (212) 347 24 25

Benim de anlatacaklarım var!

Cumhuriyet döneminin iki önemli stadyumuna ev sahipliği yapmış, Spor Sergi Sarayı gibi bir dönemin popüler spor, sanat ve gösteri merkezine komşu olmuş, bu tesislerde yüzlerce büyük yarışma ve müsabakanın seyircilerini ağırlamış bir ilçede elbette karaborsacılardan söz etmemek olmazdı.

Karaborsa, en basit tabirle, bir hizmet veya ürünün ilan edilmiş piyasa fiyatının üzerinde fakat “el altından” tüketiciye satılmasıdır. Yalnızca satıcı ile alıcı arasındaki ikili (çoğu zaman sözel) ilişkinin ötesine geçmeyen, kayıt edilmeyen, resmiyet kazanmayan, “kaçak” veya “yeraltı” bir faaliyettir. Başta kamu kurumları olmak üzere, karaborsanın söz konusu olduğu faaliyeti resmi yollarla sağlama yetkisine sahip kurumlar, tarih boyunca kayıt dışına karşı bitmek bilmeyen bir mücadele içine girmiştir. Zira bu kayıt dışı alışveriş, onun gerçek yetkilisinin, başta vergi olmak üzere, bir dizi gelir kaybına uğramasına neden olur.

Karaborsanın başını çektiği kayıt dışı faaliyetler, özellikle savaş, ekonomik kriz veya kıtlık yaşanan dönemlerde artar. Gıdadan yakacağa, giyimden barınmaya kadar pek çok temel ihtiyaç, böylesi sıkıntılı zamanlarda piyasada bulunamadığı veya pahalılaştığı için, karaborsacılar bu yokluğu fırsat bilerek söz konusu mal ve hizmetleri değerinin üzerinde satmaya yönelir. Örneğin II. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de pek çok temel tüketim maddesi el altından yüksek fiyatlara satılırken, bazı sıcak yaz mevsimlerinde buzun dahi karaborsaya düştüğü olmuştur. Ne var ki, bu tür ortamlara gerek duymaksızın, gündelik hayatta da olağandışı ilgi gören bazı mal ve hizmetlerde karaborsacıların eline düşülebilir. Tıpkı önemli bir futbol maçının veya kente gelen büyük bir topluluğun gösterisinin kısa sürede tükenen biletlerinde olduğu gibi.

Beşiktaş’ın karaborsacıları, geleneksel olarak maç günlerinde stadyum çevresinde bulunurlar: 1947 öncesinde Şeref Stadı’nın, 1947’den sonraysa İnönü Stadyumu’nun etrafında. Elbette stada giden yolların üzerinde, civardaki kıraathanelerde veya ancak ikili ilişkilerle ulaşılabilecek çevredeki başka yerlerde de. Aslında 50’li yıllara kadar, gazetelerde Şeref Stadı’ndaki maçların biletlerinin karaborsaya düştüğüne dair pek fazla habere rastlanmaz. Bu durumun gerekçeleri, 1950 öncesinde futbolun henüz fazla popülerleşmemesi, bilet fiyatlarının görece uygunluğu, kent nüfusunun kalabalıklaşmaması ve hem saray kalıntıları hem de Tramvay Caddesi’nin karşı tepesinden Şeref Stadı’ndaki bir maçı kısmen takip edebilme olanakları sayılabilir.

50’li yıllar ise, yüzyılın ilk yarısındaki kent dokusunun ve gündelik hayatın hızlı bir değişime gireceği dönemin başlangıcıydı. Ülkede ilk kez iktidar el değiştirmiş, ekonomide ve siyasette liberal bir eğilim hakim olmuş, kentin çekiciliği ön plana çıkmış, kırdan gelen kitlelerle hızla kalabalıklaşmaya başlamış, futbol diğer spor dallarının önüne geçerken İstanbul’un ve Beşiktaş’ın göbeğinde ülkenin en yeni stadyumu inşa edilmişti. Artık futboldaki rekabet daha “ciddi” bir hal alacak, milli maçlardan İstanbul derbilerine kadar pek çok müsabakanın oynanacağı Dolmabahçe’ye daha çok insan akın edecekti. Futbola ve stadyuma gösterilen fakat zaman zaman karşılanmakta eksik kalınan bu yoğun ilgi, daha 1950’lerin başında karaborsacıların maç günlerinde palazlanmalarını sağlamaya yetmişti.

İnönü Stadyumu, 1947’de açıldığında sadece üç tarafını çevreleyen tribünlere sahipti. Takip eden yıllarda “Yeni Açık” ismiyle anılacak tarafa ise, Dolmabahçe Gazhanesi’ne ait tesisler nedeniyle tribün yapılamamıştı. Ne var ki, daha 50’li yılların başında gazetelere yansıyan haberlerde, stadyumdaki etkinliklere halkın büyük rağbet gösterdiği, biletlerin erkenden tükenip karaborsaya düştüğü, bu nedenlerle Gazhane tarafına da acilen bir tribün yapıp kapasitenin arttırılması gerektiği dile getiriliyordu. Üstelik sadece kapalı veya numaralı tribün biletleri değil, büyük maçlarda duhuliyeye girebilmek için dahi karaborsacılara başvurmak gerekebiliyordu. Nihayet 1955’te Dolmabahçe Gazhanesi’nin sökümü başladı. Ancak tüm tesislerin kaldırılması ve kale arkasındaki dördüncü tribünün tamamlanması 1963’ü buldu. Böylece stadyumun kapasitesi arttırıldı ama karaborsanın önüne geçilemedi. Zira kent her geçen yıl daha da kalabalıklaşıyor, futbola gösterilen ilgi ise hiç azalmıyordu.

Eskiden maç biletleri, günümüzdeki gibi önceden satın alınamıyordu. Sezonluk kombine uygulaması ise söz konusu bile değildi. Dolayısıyla maç günü stadyuma gitmek, hem bilet almak hem de içeri girebilmek için uzun kuyruklara girmek gerekiyordu. Karaborsacıların sundukları hizmetlerden biri de, bedelini ödeyen seyircileri kuyruğun kapıya yakın bir noktasına dahil etmek, başka deyişle uzun kuyrukları kısaltmak veya yaygın tabirle “kaynak yapmaktı.” Tıpkı Ertem Eğilmez’in yönettiği, 1974 tarihli Mavi Boncuk filminin bir sahnesinde görüldüğü gibi.

İnönü Stadyumu ve Spor Sergi Sarayı’ndaki önemli etkinlikler öncesinde, hem kulüplerin hem de devletin ilgili kurumlarının karaborsayla mücadelesi 20. yüzyılın sonuna kadar sürüp gitti. Üstelik sadece Beşiktaş maçlarında değil, örneğin Dolmabahçe’deki bir milli maçın, büyük bir konserin veya Spor Sergi Sarayı’ndaki bir şampiyonluk karşılaşmasının biletlerinin el atından çok yüksek fiyata satılmasına artık alışılmıştı. Bu arada karaborsacılar da çağa ayak uydurmuş, 90’lı yıllarda sahte bilet üretimine ve satışına dahi başlamışlardı. Yıllar geçse de, ne teknolojik yenilikler ne de Beşiktaş JK’nın stadyum girişi ve çevresinde almaya çalıştığı önlemler, futbolun bu kadim sorununa bir çözüm getirmeye yetmedi.

“Dolmabahçedeki havagazı tesisleri kalkıyor”, Milliyet, 07.12.1951
“Memleketimizde spor meraklılarını kemiren kurt”, Milliyet, 23.09.1952.
“Beşiktaş-Fener maçı biletleri”, Vatan, 15.11.1952.
“Bu maçı radyo ile vermek lazımdır”, Vatan, 28.11.1952.
“Bilet satan 58 karaborsacı yakalandı”, Milliyet, 12.12. 1953.
“Biletler Karaborsa’da”, Milliyet, 27.11.1957.
“Karaborsacılar 300 bin lira aldı”, Milliyet, 30.04.1968.
“Sadıklar, sahte bilete karşı futbolseverleri uyardı”, Cumhuriyet, 05.12.1992.
Asena Özkan, “Biletler karaborsada”, 23.08.1998.
Abdülkadir Yücelman, “Sahte Biletler”, Cumhuriyet, 28.07.2000.
“Vodafone Arena’da ilk maç çılgınlığı! Bir bilet 60 bin lira, Beşiktaş sise doğuldu”, Hürriyet, 11.04.2016.

Fotoğraflar, Belgeler, Kupürler