+90 (212) 347 24 25

Benim de anlatacaklarım var!

Pek çok kulüp taraftarı gibi, Beşiktaşlılar da yıllarca otobüslere doluşup ülkenin dört bir yanındaki deplasman maçlarına seyahat etti. Elbette bu futbol tutkunlarının arasında kendi otomobillerine binip eşleri ve dostlarıyla gidenler de vardı ama yaygın eğilim, söz konusu maçtan bir gece evvel, İnönü Stadyumu’nun deniz tarafındaki meydanda toplaşıp, eldeki asgari sayıda otobüse doluşarak erkek erkeğe bu eğlenceli ve umut dolu yolculuğa çıkmaktı.

Beşiktaşlılar Ali Sami Yen Stadı’na da, Fenerbahçe Stadı’na da yıllarca benzer biçimde gittiler. Ancak bunlar aynı kentin takımlarıydı ve gidişi de, dönüşü de şehirlerarası yolculuklar kadar meşakkatli değildi. İstanbul’un dışına yapılan yolculuklarsa, Türkiye 1. Futbol Ligi’nde yer alan takımların konumlarına göre değişiyordu. Örneğin 70’li ve 80’li yıllarda en fazla gidilen kentler arasında Zonguldak, Bolu, Eskişehir yer alırken, bu kentlerin takımlarının alt kümeye düşmesiyle 90’lı yılların yolculukları Samsun, Antalya, Denizli gibi başka güzergahlara kaydı. Bununla beraber, geride kalan son 50 yıla bakıldığında, hiçbir sezonu değişmeyen üç deplasman rotası olduğunu unutmamak lazım: Ankara, İzmir ve Trabzon.

Tribünlerin yarı yarıya paylaşıldığı, kombine bilet sisteminin veya “deplasman taraftarı kontenjanı” gibi bir uygulamanın henüz söz konusu olmadığı yıllarda, maç biletleri ya kulüpten ya da gidilen stadyumun gişesinden alınır, stadyumun belli bir bölümüne topluca girilirdi. Yola çıkış vaktiyse, genellikle maçtan bir önceki gece ya da maç günü sabahın erken bir saatiydi. Ayazın en kesif saatlerinde stadyumun önünde buluşan taraftarlar, yolculuk için hazırlanmış kumanyaları ve yanlarına aldıkları şişelerce içkiyle birlikte, sözüne itibar edilen tribün liderleri ve amigoların yönlendirmeleri altında otobüslerine biner ve yola çıkarlardı.

Deplasmana kalkan otobüslerin konforlu, yolculuklarınsa rahat ve güven içinde geçtiği düşünülmemeli. Tam tersine, bu işe tahsis edilen otobüsler çoğunlukla eskimiş, turizm ve diğer taşımacılık işlerinden çekilmiş, görece eski model ve bakımsız araçlardı. 90’lı yıllar, çoğunlukla Mercedes’in 302 model otobüsleri… Zaten onları ayarlayanlar da ya kulübün bir yöneticisi ya da bizzat taraftarlardı. Öte yandan, eldeki otobüs, bilet ve taraftar sayısının da her zaman denkleşmediğini eklemek lazım. Örneğin 45 kişilik beş adet otobüs ayarlanmasına rağmen, o araçlara 300’den fazla taraftar binebiliyor, bunların bazıları maçın oynanacağı kente sağ salim varsalar da, yeterli bilet olmadığı için stadın dışında kalabiliyorlardı. İşte bu aşamada başrole, o yolculuğa çıkmış hiçbir taraftarın dışarıda kalmamasına çabalayan tribün liderleri ve amigolar geçiyordu. Gerçi deplasman yolculuklarından önce, taraftarlar arasında ciddi bir organizasyon yapılıyor, her mahalleden kaç kişinin geleceği adeta bir turizm acentesi gibi profesyonelce planlanıyordu. Örneğin Dikilitaş’tan 15, Ortaköy’den 20, Çırağan’dan 10, Serencebey’den 15, Köyiçi’nden 100 kişinin katılacağının önceden haberi salınıyor, bu sayılara göre bilet ve otobüs planlaması yapılıyordu. Ne var ki, yola çıkmadan evvel stadyumun önünde bu sayıdan çok daha fazla kişinin beklediğini görmek de olasıydı.

Yolculuk boyunca bir arada yiyen, içen, eğlenen, şarkılar söyleyen, tezahüratlar besteleyen, sanki birkaç saat sonra sahaya çıkacakmış gibi adeta antrenman yapan taraftarlar, yıllar boyu bu yolculuklarda sayısız hatıra biriktirdiler. Bunlardan biri de, yol üstündeki benzincilerde verilen molalara ilişkindi. Tuvalet ihtiyacının giderildiği, karınların doyurulduğu, hatta benzin istasyonlarında alkol satışı yapılan yıllarda biten içkilerin tazelendiği bu molalar, çoğu taraftar için keyifli bir arayı ifade ederken, bazı dinlenme tesislerinin işletmecilerini ise adeta bezdiren zaman aralıklarıydı. Bu kısa duraklamalarda da kalabalığı toparlayıp otobüslere bindirme, eksik yapılan ödemeleri telafi etme ve işletmecinin gönlünü alma işini üstlenenler, yine tribün liderleri ve amigolardı.

Rakip takımın evinde seyredilen maçların ardından, taraftarlar yeniden fakat ters istikamette yola koyulur ve aynı otobüslerle evlerine dönerlerdi. Eğer galip gelinmişse dönüş yolculuğu keyifli, mağlup olunmuşsa sessiz ve hüzünlü bir havada geçerdi. Emektar otobüslerse bazen yola çıktıkları şekilde, bazen de başta camları olmak üzere çeşitli bölgelerindeki hasarlarla dönerlerdi. Maçların televizyondan naklen yayınının yaygınlaşması, misafir taraftarlara stadyumlarda sınırlı bir kapasite ayrılması ve havayolu ulaşımının gelişimi, yıllar içinde deplasman yolculuklarını tümüyle bitirmese de, yukarıda kısaca söz edilen usulleri artık tarihe karıştırdı.

Alen Markaryan’la 20 Nisan 2021 tarihinde Gayrettepe’de yapılan sözlü tarih görüşmesi.