Türkiye’de spor sahalarındaki tribünlerde, farklı takımların taraftarları 70’li yıllara kadar bir arada oturur ve maçları yan yana seyrederdi. Kökleri Taksim Stadı’na, Şeref Stadı’na ve Kadıköy Stadı’na kadar uzanan bu gelenek, 1947’de açılan İnönü Stadyumu’nda da sürdü. Ne var ki, 1980 itibariyle alevlenen tribün kavgaları (belki de savaşları) sonunda tarihe karıştı ve yaklaşık 15 yıl sürecek “yarı yarıya tribün” dönemi başladı.
İnönü (bir dönem Mithat Paşa) Stadyumu, uzun yıllar İstanbullu sporseverlere ev sahipliği yapan başlıca stattı. Ali Sami Yen Stadyumu 1964’te kapılarını açmış, Kadıköy Stadı ise 60’lı yılların ortasında yıkıldıktan sonra ancak 1982’de yeniden hizmete girebilmişti. Kentteki diğer statların da mahalli düzeyde ihtiyacı karşılayabildiği düşünülürse, İnönü Stadyumu 80’li yıllara kadar her renkten taraftarın en fazla bir araya geldiği stadyum oldu. Üstelik sadece “üç büyüklerin” değil, Feriköy’den Sarıyer’e, Hacettepe’den Altay’a kadar pek çok takımın taraftarı. Dolayısıyla tribünlerde yan yana oturulan yıllara da, stadyumun belli bölgelerini işgal etme çabalarına da, nihayetinde tarafların yarı yarıya ayrıldığı döneme de çoğunlukla Dolmabahçe’de tanık olundu.
Rakip taraftarlar arasındaki nüktedan atışmalarla geçen, küfürlü tezahüratların ve büyük kavgaların söz konusu bile olmadığı yılların ardından, 1980’lere gelindiğinde özellikle büyük maçlar öncesinde stadyumun stratejik bölgelerinde hakimiyet kurabilme amacıyla taraftarlar arasında kavgalar çıkmaya başladı. Malum Dolmabahçe’de en stratejik (sayılan) bölüm “Kapalı Tribün” olarak bilinen tribündü ve Beşiktaşlıların, stadyumun kendi muhitlerinde bulunmasından ötürü önemli bir avantajı vardı. Dolayısıyla pek çok anıda yeri olan, maçlardan önceki gece stadyum çevresinde “sabahlama” ritüeli Beşiktaşlılar açısından görece daha kolaydı çünkü zaten çoğunun evi civar mahallelerdeydi. Henüz stadyumlarda kombine bilet uygulamasının yürürlüğe girmediği ve biletlerin sadece maçın oynanacağı gün satışa çıktığı 80’li yıllarda, stadyum çevresinde erkenden kalabalıklaşan taraf büyük bir imtiyaz kazanıyordu. Kuyruklara erkenden giriyor, biletlerini erkenden alıyor ve stadyumun tercih edilen bölümlerini önceden doldurabiliyorlardı. İşte Beşiktaşlı taraftarların İnönü Stadyumu’nda hakim konuma gelmelerinde, özellikle de Kapalı Tribün’de kurdukları hakimiyette bu tür koşulların önemli bir yeri vardı.
Yaygın görüşe göre, toplumda siyasal bilinçlenme ve farkındalığın önünü kesmeye çalışan 12 Eylül Darbesi’ni yapan çevrelerin, maçlardan önce, hatta maç sırasında ve sonrasında yaşanan kavgaları engellemek için herhangi bir önlem almadığı düşünülür. Zira siyasetle ilgilenmemesi istenen gençlerin, futbol fanatizmi çevresinde birbirilerine zarar vermeleri ve bu tür konulara kafa yormaları, yeni bir düzen kuran neoliberal çevrelerin işine gelmiştir. 80’li yıllarda hızla artan, çoğunda taşların, sopaların, bıçakların, bazen ateşli silahların kullanıldığı bu kavgalar, ülkede birçok gencin yararlanmasına, sakat kalmasına ve hayatını kaybetmesine neden olur. Artık büyük maçlar öncesinde tribünler yarı yarıya ayrılmış, taraftarlar arasında polis memurlarından oluşan duvarlar örülmüş, sporseverlik yerini gitgide holiganizme bırakmaya başlamıştır.
Rakip taraftarların yarı yarıya bölünen tribünlerde yer almaları uygulaması, 1994 yılında sona erdi. Bu yıl, Türkiye’de futbolseverler açısından önemli kırılmalar yaşanmıştı. İlki, kulüplerin sezonluk kombine bilet uygulamasına geçişi, ikincisi ise maç yayınlarının abonelik usulüyle çalışan ücretli platformlara taşınması. Artık taraftarlar kabaca “parası olan” ve “parası olmayan” diye ikiye ayrılacak, tribünlerdeki toplumsal yapı gitgide değişecek ve stadyumların tribünleri ev sahibi takımın taraftarlarıyla dolacaktı. Bu sistemin ilk uygulaması, 2 Ekim 1994 günü Ali Sami Yen Stadı’nda Galatasaray ile Beşiktaş arasında oynanan maçta hayata geçti. Dönemin Galatasaray SK Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat’ın girişimiyle, maç öncesinde deplasman taraftarlarına sınırlı sayıda koltuk ayrılacağı ilan edildi ve çok az sayıda Beşiktaş taraftarı maçı statta izleyebildi.
Bu ilk adım yeni bir dönemi başlattı ve kısa süre içinde diğer kulüplerin de sezonluk kombine bilet uygulamasına geçişiyle ülke genelinde yaygınlaştı. Hatta bir süre sonra deplasman yasakları ortaya çıktı ve bazı dönemler rakip takımın hiçbir seyircisinin stadyuma alınmadığı bile oldu. Bu uygulamalarla maçlardan önce ve sonra yaşanan büyük kavgalar gitgide azalırken, rakip taraftarların aynı tribünleri paylaşma geleneği de böylece tarihe karıştı.
Alen Markaryan’la 20 Nisan 2021 tarihinde Gayrettepe’de yapılan sözlü tarih görüşmesi.
Oğuz Tongsir’le 14 Temmuz 2021 tarihinde Levent’te yapılan sözlü tarih görüşmesi.
Cenk Akçam, “Futbola ihanet: Deplasman yasakları! - II”, Sol, 28.11.2013.
Hüseyin Serbes, Ahmet Eskicumalı, “Kitle Toplumundan Ağ Toplumuna Taraftarlık Altkültürünün Değişim Pratikleri: Fenerbahçe Tribünü”, Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, s. 35 (2021): 141-157.