Akıntıburnu, Arnavutköy sahilinde denize doğru uzanan bir burundur. Aynı zamanda Arnavutköy mahallesinin kuzey sınırını da belirleyen bu çıkıntı, tarih boyunca denizciler açısından Boğaziçi’nin zorlu ve endişe verici noktalarından biri olmuştur. Hatta kıyılarındaki güçlü akıntısı, bu mahallenin ismine dahi yansımış, günümüzün Arnavutköy’ü yüzlerce yıldır Mega Revma (Büyük Akıntı) olarak anılagelmiştir. Buruna ismini veren akıntı, Karadeniz’den Boğaz’ın sularına girer ve önce geçidin en dar yeri olan Rumelihisarı Burnu’na, oradan da karşı kıyıdaki Kandilli Burnu’na vurup adeta bir nehir gibi Arnavutköy’e, Akıntıburnu’na ulaşır.
Akıntıburnu’nun cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’un gündelik hayatında da üstlendiği bir rol vardır: 1926’ya kadar İstanbul’un sadece Avrupa yakasında kullanılabilen elektrik, bu tarihte Akıntıburnu’ndan Vaniköy’e denizin altında çekilen hat sayesinde Anadolu yakasına ulaşmıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin bu ilk sualtı iletim hattı nedeniyle, buradan geçen denizciler yalnızca akıntıya değil, yaklaşık yüzyıldır demir atarken denizin altındaki bu kabloya da dikkat etmek zorundadır. Hatta bu tehlikeye dikkat çekmek amacıyla, üzerinde çapa işareti bulunan ışıklı bir levha denizcilerin görebileceği şekilde Akıntıburnu’na yerleştirilmiştir.
Reşad Ekrem Koçu’nun aktardığı bilgilere göre, Karadeniz’den Marmara yönüne doğru devam eden akıntı, Akıntıburnu çevresinde güçlü anaforlar oluşturur ve bu deniz hareketleri, özellikle küçük deniz taşıtları için büyük risk taşır:
“Boğazdan Köprüye [Galata Köprüsü] inen ve Köprüden Boğaza çıkan Şirketi Hayriye vapurlarına seyrü sefer selâmetini temin etmek için gündüzleri bir kırmızı bayrak ve geceleri de bir kırmızı fenerle işaret verilmek üzere akıntıburnuna bir işaretçi konulmuştur. Yaz mevsimin en sıcak ve durgun günlerinde bile Akıntıburnunda tatlı, latif bir esinti eksik değildir. Bundan ötürüdür ki Akıntıburnundaki gazino-kahvehaneler yazın fevkalâde rağbet görürler.”
6-7 Eylül Olayları gerçekleşene kadar, Akıntıburnu pek çoğu Rumlara ait balıkçı dükkanları ve renkli balık lokantalarıyla doluydu. Ne var ki, 6 Eylül 1955 gecesi gerçekleşen talan ve takip eden süreçte Türkiye ile Yunanistan arasında artan siyasi gerilim, Akıntıburnu’ndaki Rumlara ait bu mekanların ardı ardına kapanmasına neden oldu. Günümüzde sahil yolunun üzerindeki fener, geceleri tek başına Boğaziçi’nden geçen denizcilerin yollarını aydınlatmaya devam ediyor.
Orhan Türker, Mega Revma’dan Arnavutköy’e (İstanbul: Sel Yayıncılık, 1999), 11.
Reşad Ekrem Koçu, “Akıntıburnu”, İstanbul Ansiklopedisi, c. 1 (İstanbul: 1960): 519-520.