1854 yılında Padova’nın Masi kasabasında dünyaya gelen Fausto Zonaro, henüz ilkokul çağındayken duvar ustalığı yapan babasının yanında çalışmaya başladı. Piacenza’daki ilkokulunda yaptığı ilk çizimleri babası düzenli olarak sakladı ve oğlunu resim yapması daima için destekledi. Babasının duvarcı çırağı iken, çalıştığı evlerin duvarlarında da çeşitli freskler ve süslemeler yapmaya başlamış, 14 yaşına geldiğinde artık deneyimli bir duvar ustası olmuştu.
Resimle ilgili ilk eğitimini Veronalı yaşlı bir fresk ustasından aldı. Duvarcılık, onun ressamlığa geçişi için bir aracı olmuş ve yeni teknikleri kullanmayı öğrendikten sonra, artık kendini tümüyle resme adamaya karar vermişti. Masi’deki evlerinin duvarlarına yaptığı freskler yerel halk tarafından beğenildikçe civar kasabalarda ismi duyulmaya, iş teklifleri almaya ve para kazanmaya başladı. Manzara çizimini iyi yapmasına, duvar resmi ve dekorasyon alanında gelişmesine rağmen, henüz hayatında tuval yoktu. Bunun üzerine 1870’te Lendinara’daki bir teknik resim okuluna yazıldı. Üç yılın sonunda buradan mezun oldu ve yaptığı çalışmalar, önce Veronalı sanatseverlerin, ardından da yazıldığı Accademia Cignaroli’deki öğretmenlerinin dikkatini çekti. Artık yağlı boya tekniğini geliştirmiş, manzaranın yanında insan bedeni ve portre çizimleri de yapmaya başlamıştı. Üstelik bu akademiden mezun olduğu için resim öğretmenliği de yapabilirdi. Eserleri 1883’te Roma’da ve Milano’da, 1884’te Napoli’de, 1887’de Venedik’te sergilendikten sonra 1888’de Paris’in yolunu tuttu. Burada önemli empresyonistlerle tanıştı, atölyesinde yaptığı eserler ve açtığı sergilerle adından söz ettirdi ve 1891’e kadar Fransa ile İtalya arasında geziler yaptı. Onun yolunu önce İstanbul’a, ardından Beşiktaş’a düşüren ise, burada evleneceği sevgilisi Elisa Pante’nin okuduğu ve çok etkilendiği bir kitap oldu: Edmondo de Amicis’in kaleme aldığı Constantinopoli.
İstanbul’un bir ressam için hayli etkileyici bir kent olduğu düşüncesiyle, çift bu maceraya atılmaya karar verdi ve yola koyuldu. İstanbul’a geldiklerinde pek paraları yoktu, bu nedenle Beyoğlu’nda ahşap bir eve yerleştiler. Kentteki ilk günlerinde, Zonaro gündelik hayatı ve manzaraları içeren tablolar yapıp, bunları Peralı bir tüccara satarak geçimini sağlamaya çalıştı. Bu çabaları, onun kentte yeni dostlar edinmesini ve bir süre sonra İtalya Büyükelçiliği desteğiyle bir resim kursu açıp iyiden iyiye tanınmasını sağladı. Sarayla ve Beşiktaş’la kurup 1910’a kadar sürdüreceği ilişki ise, eşi de resim kursuna devam eden Teşrifat- Umumiye Nazırı Münir Paşa’nın kendisini Yıldız Sarayı’na davet etmesiyle başladı. Sadrazam Ferid Paşa ve Osman Hamdi Bey’le de tanışma fırsatı bulduğu bu ortamda, hem 1894 ve 1895’te iki sergi açtı hem de çalışmalarıyla II. Abdülhamid’in dikkatini çekmeyi başardı.
Kimi kaynaklara göre 1896’da yaptığı askeri temalı ilk tablo olan ve sultan tarafından çok beğenilen Ertuğrul Süvari Alayı’nın Galata Köprüsü’nden Geçişi adlı eseri sayesinde, kimilerine göreyse bizzat II. Abdülhamid’den aldığı resim siparişleri üzerine saray ressamlığına getirildi. Mecidiye Nişanı’yla ödüllendirilen ve maaşa bağlanan ressam, 1897 yılı boyunca üzerine çalıştığı Hücum adlı eserinin gördüğü beğeni üzerine, sultan tarafından mülkiyeti kendisine verilen Akaretler’deki 50 numaralı daireye taşındı. Burası, 1910’a kadar onun hem evi hem de resim atölyesi oldu. Kentte popülerleşen ismi ise artık Zonaro Bey’di.
Zonaro, Akaretler’de yaşadığı süre boyunca İstanbul’un tarihi, pastoral ve beşeri yönlerini resmetti. Gözlemlerini başarıyla aktardığı tabloları, dönemin Osmanlı toplumunu tasvir eden çok önemli belgelere dönüştü. İlk sergisini 1898’de açtığı Akaretler’deki atölyesi, kısa süre içinde sanatseverlerin, diplomatların ve kentin ileri gelenlerinin buluştuğu, resim dersleri aldığı ve sergilere katıldığı popüler bir mekan oldu. Gazetelere verdiği ilanlarda adresi şöyle yazıyordu:
“Zonaro Galerisi Majesteleri Sultan’ın Ressam’ı, Şövalye Zonaro’nun Sürekli Tablo Sergisi Akaret-i Seniye No. 50 Beşiktaş (Giriş Serbesttir).”
31 Mart Ayaklanması’yla II. Abdülhamid tahttan indirilince, Zonaro da sultanın tasfiye edilen kadrolarının bir üyesi olarak saray ressamlığı unvanını kaybetti. Adeta bir müzeyi andıran Akaretler 50 numaralı dairesini düşük bir fiyata satarak, 20 Mart 1910’da ailesiyle birlikte ülkeden ayrıldı. İstanbul’daki serüveninin ardından İtalya’ya geri dönen ressam, 1920’lere kadar resim yapmaya ve İtalya ile Fransa’nın bazı kentlerinde sergiler açmaya devam etti. 1929 yılında, San Remo kentinde hayata gözlerini yumdu.
Fausto Zonaro’nun 1924’te tamamladığı anıları, 2008 yılında Abdülhamid’in Hükümdarlığında Yirmi Yıl / Fausto Zonaro’nun Hatıraları ve Eserleri adlı kitapla yayınladı. Bazı tabloları ise, günümüzde Dolmabahçe’deki Resim Müzesi’nde sergilenmeye devam ediyor.
Aykut Gürçağlar, Fausto Zonaro ve Çağdaşlarının İstanbul Manzaraları (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1991).
Hatice Nilüfer Süzen, “Fausto Zonaro’nun Fırçasından Şehr-i İstanbul”, Social Science Development Journal, c. 3, s. 9 (2018): 157-169.