+90 (212) 347 24 25

Benim de anlatacaklarım var!

Osmanlıların 19. yüzyılda hızlanan Batılılaşma süreci içinde, başkentte vücut bulan Batı kaynaklı kültür öğelerinden biri de tiyatroydu. Askeri alanda başlayan, ardından eğitimde, sanatta, mimaride ve gündelik hayatta kendini göstermeye devam eden bu yeniliklerden pek çoğunun ilk somut örnekleri, aynı dönemde hanedanın yerleştiği Beşiktaş çevresinde ortaya çıkmıştı. Tıpkı Sultan Abdülmecid’in Dolmabahçe Sarayı’nın yanına inşa ettirdiği Dolmabahçe Tiyatrosu ile daha sonra Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı içinde yaptırdığı Yıldız Sarayı Tiyatrosu gibi.

Osmanlılarda halk ve yöneticiler, ortaoyunu gibi geleneksel sahne gösterilerine aşinaydı. Ayrıca Tanzimat döneminde başkentte kurulan Naum Tiyatrosu, Gedikpaşa Tiyatrosu gibi yeni sahnelerde Batı kaynaklı eserler ve icra biçimlerinden de gitgide daha fazla haberdar oluyorlardı. Buna karşın Dolmabahçe’de ve Yıldız’da hizmete giren sahneler yalnızca Abdülmecid ve II. Abdülhamid’in sanata karşı ilgileri sayesinde ortaya çıkmış “saray tiyatrosu” statüsünde mekanlardı. Operalardan müzikallere kadar türlü performanslara ev sahipliği yapıyorlardı ve halka değil, hanedana, yöneticilere ve yabancı konuklara hitap ediyorlardı. Dolmabahçe’deki ilk saray tiyatrosu 1863’te yanınca, ikinci saray tiyatrosu bundan çeyrek asır sonra, 1889’da Yıldız Sarayı içinde tamamlanarak hizmete girdi.

Planını Raimondo d’Aronco’nun çizdiği Yıldız Sarayı Tiyatrosu, Vasilaki Kalfa’nın oğlu Yanko İoannidis tarafından saray içindeki eski bir ahırın yerine yapıldı. Dar bir dikdörtgen plana sahip mekan 150 seyirciyi ağırlayacak şekilde tasarlanmıştı. Tiyatronun girişi sahnenin karşı tarafındaydı ve bu girişin üzerinde bir padişah locası, locanın iki yanında ise ön tarafları kafeslerle örtülmüş ve harem halkı ile şehzadeler için tasarlanmış galeriler vardı. Dönemin Mabeyn Başkatibi Hasan Tahsin Paşa, anılarında II. Abdülhamid’in bu tiyatroda gündelik hayatın sıkıntılarından uzaklaştığını, zihnini boşalttığını ve izlediği performanslardan çok keyif aldığını anlatmıştı. Öyle ki, bazı dönemlerde tiyatroda üst üste birkaç akşam oyun sergileniyor, bazıları gece yarılarına kadar sürüyor, hatta ardından konserler dinleniyordu. Öte yandan sultan, izlemek istediği oyunu bizzat tayin ediyor, bazen o günkü keyfine göre programdaki bir oyunu değiştirtip başka birinin oynanmasını dahi emredebiliyordu. Bununla birlikte, tiyatroya daima çok önem vermiş ve sahneye çıkan pek çok sanatçıyı parayla veya nişanlarla ödüllendirmişti.

II. Abdülhamid’in kente gelen yerli ve yabancı konukları da ağırladığı Yıldız Sarayı Tiyatrosu, dönemin siyasal koşulları ve buna bağlı sansür uygulamalarından da etkilendi. Örneğin içeriğinde kralın veya ailesinden birinin öldürüldüğü oyunların sahnelenmesi yasaktı. Ayrıca oyunlarda Makedonya, Bosna Hersek, Girit, sosyalizm, hürriyet, ihtilal, dinamit, suikast, burun gibi kelimelerin kullanılmamasına da dikkat ediliyordu. Sultanın çok severek izlediği oyunların başında ise La Traviata, Rigoletto, Fra Diavolo ve Barbier de Seville geliyordu. Dönemin pek çok tiyatro, opera ve operet sanatçısı ile bestekar ve müzisyenini ağırlayan Yıldız Sarayı Tiyatrosu, hanedana özel statüsünü 1908’e kadar korudu.

Yıldız Sarayı Tiyatrosu’nu Dolmabahçe’deki ilk saray tiyatrosundan ayıran özelliği, onun birbirine uzak iki dönemde halka açılması oldu. Bunlardan ilki II. Meşrutiyet dönemiydi. Tiyatro, 1908 sonrasında Mızıka-i Hümayun’a ev sahipliği yapmayı sürdürmekle birlikte Yıldız Sarayı’yla bağlarını kopararak halkın kullanımına açıldı. Bir süre gösterilerin devam ettiği tiyatronun ömrü pek uzun sürmedi ve kapatıldıktan sonra harap bir halde kaderine terk edildi. Ta ki restore edilip yeniden sanat etkinliklerine ev sahipliği yapacağı 1980’lere kadar.

Yıldız Sarayı Tiyatrosu, kentte turizm faaliyetleriyle ilgili girişimlerin arttığı 1980’lerin ortasında restore edildi ve Mayıs-Haziran 1985’te düzenlenen 13. Uluslararası İstanbul Festivali’nin etkinlik mekanlarından biri olarak yeniden halkın kullanımına açıldı. İki yıl sonra yapılan başka bir çalışmayla, bir yanda sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmayı sürdürürken, diğer yanda ise bir bölümü müze olarak tefriş edildi ve burası Türk Tiyatro Müzesi’ne dönüştürüldü.

Bülent Bilgin, “Yıldız Sarayı”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 43 (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2013): 541-544.
Seda Bayındır Uluskan, “II. Abdülhamit’in Sanata ve Sanatçıya Bakışı”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, c. XVIII, s. 36 (2018): 5-28.

Fotoğraflar, Belgeler, Kupürler