80’li yıllar ve sonrasına yetişen Beşiktaşlı taraftarların, öncelikle İnönü Stadyumu’nun tribünlerinden ve televizyondan tanıdıkları amigoları Alen Markaryan 30 Haziran 1966’da Sıraselviler’deki İtalyan Hastanesi’nde dünyaya geldi. İlkokula doğup büyüdüğü Kurtuluş’ta başladı, ortaöğrenimine 1975’te taşındıkları Bağlarbaşı’nda devam etti. Liseyi okuduğu yıllarda aile ekonomisine katkıda bulunmak için, ilk iş deneyimini Kapalıçarşı’da bir kuyumcunun yanında elde etti. Takip eden yıllarda kuyumculuğun yanında emlakçılıkla, şarkıcı menajerliğiyle, spor yazarlığıyla ve işletmecilikle uğraşsa da, onu Türkiye’ye tanıtan ve Beşiktaşlılara sevdiren, spor sahalarındaki varlığı oldu.
Beşiktaşlı bir ailenin üyesi olduğu için, küçük yaşlarından itibaren Karakartallar’ın evde anlatılan hikayeleriyle büyümüş, mahalle maçlarında herkes kendisini bir futbolcuya benzetirken, o ise kendisini hayranlık duyduğu Necdet Ergün’le özdeşleştirmişti. Stadyumdaki ilk seyircilik deneyimlerini 70’li yılların sonunda yaşamaya başladı. Arkadaşlarla “kaçak göçek” gidilen maçlarla başlayan bu serüven, Markaryan’ın gitgide İnönü Stadyumu’nda, Spor Sergi Sarayı’nda ve Şeref Stadı’nda daim, göz önünde ve sevilen genç bir taraftar olmasına; en sonunda da tribünlerde sözüne itibar edilen, sevinçleri ve hüzünleri paylaşmaktan keyif alınan bir amigoya dönüşmesine giden yolu açtı. Ne de olsa, askerlik görevi için Erzurum’da bulduğu dönem hariç, 2003 yılına kadar neredeyse tek bir maçı bile kaçırmamıştı.
Kendi ifadesiyle, hiçbir zaman “tribün liderliği” yapmadı. O, Beşiktaşlıların 1992’den 2012’ye kadar tribünlerdeki amigosuydu. Üstelik, sadece 90 dakika süren bir maç boyunca değil; o maçlardan önce hep birlikte sabahlanan stadyum çevresinde, ülkenin dört bir yanına yolculuk edilen deplasmanlarda, antrenman günleri Çırağan’da ve Fulya’daki tesislerde, Spor Sergi’nin veya Akatlar’ın tribünlerinde… Alen Markaryan, elbette spor sahalarında yalnız değildi. Ona destek veren, binlerce taraftarı koordine ederken işbirliği içinde hareket eden, Çarşı adlı taraftar örgütlenmesini bir arada 2000’li yıllara taşıdıkları arkadaşları vardı. Ne var ki, sahada mücadele eden futbolcuları, basketbolcuları veya hentbolcuları hep bir ağızdan desteklerken, spor sahalarını dolduran taraftarlar yıllarca gözleriyle onu takip etti; maç başlamadan önce tribündeki yerini almasını, hatta sahaya inip meşhur tezahüratı başlatmasını heyecanla beklediler.
Yaklaşık 30 yıl boyunca, adeta bir orkestra şefi gibi tribünlerdeki binlerce taraftarı yönlendiren, bizzat adına besteler yapılan, olmadığı maçlarda aranan, ortaya çıktığında ise coşkuyla alkışlanan Markaryan, 2010’ların ortasına doğru yavaş yavaş kenara çekilmeye karar verdi. Beşiktaş’tan ve Beşiktaşlılardan hiç uzak kalmasa da, onun da kendi büyüklerinden devraldığı mirası artık ardından gelenlere bırakma vakti gelmişti.
Tribünlerdeki uzun soluklu varlığının yanında, yıllardır gazetelerdeki köşesinde Beşiktaş ve Türkiye’de futbolla ilgili yazılarını kamuoyuyla paylaşan, birçok panelde ve konferansta futbol ve taraftarlık üzerine görüşlerini paylaşan, internette kurduğu kanalında eski Beşiktaşlılarla bir araya gelen, 2020’de çıkan Alen-i isimli kitabında anılarını kaleme alan Markaryan, uzun süredir Gayrettepe’de kitabıyla aynı ismi taşıyan lokantasında Beşiktaş’ta, Beşiktaşlılarla birlikte yaşamaya devam ediyor.
Alen Markaryan’la 20 Nisan 2021’de İstanbul Gayrettepe’de yapılan sözlü tarih görüşmesi.