Osmanlı eğitim sistemi, 18. yüzyıla kadar ağırlıklı olarak dini bir müfredatın işlendiği okullarla sınırlıydı. Müslüman tebaanın büyük bir bölümü, genellikle bir cami kompleksi içindeki tek odalı mahalle mekteplerine gider ve bu çatı altında temel düzeyde İslami bilgiler alırdı. Mahalle mekteplerinin bir ileri aşaması, daha derinlemesine dini bilgilerin öğretildiği Enderun Mektebi’ydi. Ancak Topkapı Sarayı içindeki bu okul, sıradan Müslümanlara değil, sadece seçkin bir çevrenin çocuklarına açıktı. Osmanlıların, 18. yüzyılın son çeyreğinde Habsburg ve Rus ordularına karşı aldığı yenilgiler ordunun Batı modelinde yenilenmesini, bu reform ihtiyacı da her şeyden evvel askeri yeniliklerin bilimsel altyapısının öğretilmesini gerektirdi. Böylece, Mühendishane-i Bahr-i Hümayun (Deniz Mühendislik Okulu) ile başlayan eğitim sisteminin modernleşme süreci, 1830’lara kadar ardı ardına açılan askeri okullarla devam etti. Yeni düzene uygun ilk sivil okullar ise, Mekatib-i Rüşdiye Nezareti (Rüşdiye Mektepleri İdare Merkezi) adıyla 1839’da başkentte kuruldu. Ne var ki, bu yapının kurumsallaşması ve ortaokul düzeyinde eğitim verecek rüşdiyelerin yaygınlaşması, yüzyılın ortasını bulacaktı.
İstanbul’daki ilk iki rüşdiye mektebi 1847’de açıldı. Bu okullara devam eden öğrencilerin Arapça, Farsça, coğrafya ve matematikle ilgili aldıkları derslerdeki başarıları, ertesi sene beş rüşdiyenin daha açılmasını sağladı. Aynı yıl, bu okullarda görev alacak öğretmenler için de Darülmuallimin adlı öğretmen okulları açılmıştı. Rüşdiyeler, başlangıçta yenilenmiş mahalle mektepleri ile Darülfünun (üniversite) arasındaki geçişi sağlayan iki yıllık ara okullar gibi tasarlanmıştı. Ancak hem mahalle mekteplerinin modernizasyonu hem de Darülfünun’un kuruluşundaki sorunlar, rüşdiyelerin daha uzun süreli eğitim kurumlarına dönüşmesine neden oldu. Bu dönemde eğitim alanında girişilen bu reformlar erkek öğrenciler için geçerliydi. Biri hariç: 1842’de Tıbhane-i Amire (Askeri Tıbbiye) çatısı altında kurulan Ebe Mektebi, kadınların eğitim gördüğü ve mezunlarının devlet memurluğuna atandığı ilk kurum oldu. Kızların da ortaöğrenim düzeyinde bir okula gidebilmelerinin yolu ise, 1858/1859’da Sultanahmet’te açılan Cevri Kalfa İnas Mektebi ile başladı.
Beşiktaş’ta erkek çocukların gidebildiği ilk rüşdiye 1851’de açılırken, kız çocukları için Ihlamur Caddesi üzerinde kurulan Beşiktaş İnas Rüşdiyesi ise 1859’da hizmete girdi. İmparatorluğun Batılılaşma sürecinde, dönemin koşulları nihayet kız çocuklarının da eğitim görmesinin önünü açmıştı fakat halledilmesi gereken bir mesele daha vardı: kız çocuklarına eğitim verecek kadın öğretmenlerin yetiştirilmesi. İlk kız rüşdiyesinin açıldığı 1859 yılında, bu okulun öğretim kadrosunda 2 erkek, 1 de (sadece nakış derslerine giren) kadın öğretmen vardı. Kadın öğretmen ihtiyacını bir an önce karşılayabilmek için, 1869’da Darülmuallimat adlı bir öğretmen okulu açıldı. Bu okul ilk mezunlarını verene kadar, inas rüşdiyelerinde (nakış öğretmenleri hariç) yalnızca ileri yaştaki erkek öğretmenlere görev verildi.
1870 yılında, İstanbul’daki 9 inas rüşdiyesinde 311 öğrenci okuyordu. Ne var ki, bu okullardan biri, idare heyetinde bulunan bir kadın öğretmenle diğerlerinden ayrılıyordu: Beşiktaş İnas Rüşdiyesi. Bu kişi, 3 Nisan 1870 öncesindeki bir tarihte yöneticiliğe atanan Fatma Hanım’dı. Kendisi okulun tek yöneticisi değil, bir idare heyetinin üyesiydi fakat erkeklerden mürekkep bir heyetin tek kadın üyesi olarak önemli ve simgesel bir görev üstlenmişti. Üstelik Darülmuallimat henüz ilk mezunlarını bile vermeden, bir eğitim kurumunda idareciliğe yükselmeyi başarmıştı. Yıllar içinde Darülmuallimat mezun verdikçe, inas rüşdiyelerindeki kadın öğretmen sayısı da gitgide arttı. Ancak Beşiktaş İnas Rüşdiyesi, bu alanda bir konuda daha öncü oldu: 19 Eylül 1881’de düzenlenen törende, okulun öğretmenlerinden Mevhibe ve Aişe Hanımların yaptıkları konuşma, kadınların yaptığı ilk konuşma olarak kayıtlara geçti.
1899 tarihli Maarif Salnamesi’ne göre, 1 erkek 7 kadın öğretmeni bulunan Beşiktaş İnas Rüşdiyesi’nde 213 öğrenci kayıtlıydı. On Yıllık Savaş döneminde bu rüşdiyelerin büyük bir bölümü kapanırken, bazıları ise eğitime devam etmeyi sürdürdü ve Cumhuriyet’in eğitim kurumlarının öncülleri oldular. Beşiktaş’taki mektep de, 1919’da hâlâ yaşamaya devam edenlerden biriydi.
Cemil Öztürk, “Rüşdiye”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 35 (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2008): 300-303.
Songül Keçeci Kurt, “II. Abdülhamid Dönemi’nde Kız Rüşdiyeleri”, Akademik Bakış Dergisi, s. 29 (2012).
Süleyman Tenger, Rüştiye Mekteplerinin Tarihi Gelişimi ve Din Eğitimi ve Öğretimi (Yüksek Lisans Tezi, TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005), 21-23, 54-65, 88-89.